Adolf hitler dünya tarihinde oldukça kanlı savaşlar ve kötü bir tarih
yazmıştır
Konumuz merak ekibi olarak sadece bir iddaadır.
Çağlar önce
olan tarihimizde var olup sonradan kaybolan eski görkemli bir kara parçasından hep söz edilir. Batık
Atlantis kıtasının de bu kıtanın üzerinde bulunduğu savunulur. Eski Ahitin Exodus kitabına esin kaynağı
oluşturmuş olan bir afetler zinciri, 10. gezegen Nibiru/Marduk”un olağan dışı yörünge periyodu içinde dünyaya tehlikeli bir
biçimde yakından geçişiyle ortaya
çıkmıştı. Sümer kaynaklarında yörünge
periyodunun tanrısal 3600 sayısıyla anlatılmıştır.
Bu kayıp kıta parçasının adı “Mu” idi.“kayıp
kıta Mu" Pasifik Okyanusu'nda, Asya ile Amerika kıtalarının arasındaydı.
Avustralya'nın yaklaşık iki buçuk katıbüyüklüğündeydi. Şuan ki çağımızdan yaklaşık 7 bin yıl önce
yoğun yer sarsıntıları sonunda battığı öne sürülen Mu kıtası, eski
çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre ilk insanlığında anavatanıydı.James Churchward’ın yaptığı araştırmalar ile
bundan 70.000 yıl belki de daha eskiye dayanan, çağımızın dünyasal konumu itibariyle Pasifik Okyanusu’nu
kaplayan büyük bir kıtadan söz edilir. Buana kıtaya Mu adı verilmiş
idi. Mu bir rahip kral tarafından mutlak olarak yönetilmekte kendisine ise de
"Ra Mu"denilmekteydi. Atlantis
te bu kara parçasına bağlı bulunan bir yerdi.söylenenlere göre, bir dönemde büyük sayıda bilge
kişi, gördükleri dolayısından uyarınca, “kayıp kıta Mu”
yu terk-ederek bu günkü Nepal dolaylarına yerleşmişler. Mu’ dan
ayrılma sebebleri tam olarak bilinemiyor.
Geldikleri bu bölgede yer yüzünde yaşamayı tehlikeli bulduklarından, dağlar içerisinde, yerin altında birbiriyle bağlantılı büyük oyuklarda yaşamaya başlamışlar.Eski yıllarda beşeriyetle bağlantı halinde olan bu organizasyon, bu bölümün koşullarından dolayı gizlenme gereği görmüş, yaşam alanı olarak birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı tünellerini tercih etmiştir. Bu topluluğa Agarta (*) deniyor(iddaya göre).Agarta, dünya insanlığının gelişmesinde büyük bir önem sahibidir. İlahi Hiyerarşi'ye hizmet eder.Dünyanın Efendisi ya da lideri "Kutup" olarak söylenilen, "Brahatma" ya da "Brahitma" adıyla belirtilen Agarta'nın lideri, Dünya'yı sevk ile idare eden İlahi Hiyerarşi'nin fizik alemindeki temsilcisidir.1912'de olduktan
Geldikleri bu bölgede yer yüzünde yaşamayı tehlikeli bulduklarından, dağlar içerisinde, yerin altında birbiriyle bağlantılı büyük oyuklarda yaşamaya başlamışlar.Eski yıllarda beşeriyetle bağlantı halinde olan bu organizasyon, bu bölümün koşullarından dolayı gizlenme gereği görmüş, yaşam alanı olarak birbirlerine tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı tünellerini tercih etmiştir. Bu topluluğa Agarta (*) deniyor(iddaya göre).Agarta, dünya insanlığının gelişmesinde büyük bir önem sahibidir. İlahi Hiyerarşi'ye hizmet eder.Dünyanın Efendisi ya da lideri "Kutup" olarak söylenilen, "Brahatma" ya da "Brahitma" adıyla belirtilen Agarta'nın lideri, Dünya'yı sevk ile idare eden İlahi Hiyerarşi'nin fizik alemindeki temsilcisidir.1912'de olduktan
sonra Abdül Vahid Yahya ismini alan; ezoterik, okült ile mistik gibi konularda çok sayıda kitabı bulunan
Fransız asıllı Mısırlı yazar Rene Guenon'a göre tradisyonlarda "Kutsal Dağ", "Dünyanın Merkezi"
olarak söz edilen yer, O'nun yeri ve mekânıdır.Kimilerine göre, dünyanın tüm geçmişini, yitik kıtalara indirilmiş dinler
ile kozmik öğretilerini vermiştir.
Agarta arşivlerinde kayıtlıdır. Bir çok
peygamber (Musa, İsa), dinlerini kurmadan önce, bu
arşivleri incelemişlerdir ki, bazıları
buradaki 'inisiyasyon'dan da geçmiştir.
Agarta'nın yeryüzüne açılan 7 (kimi kaynaklara
göre 4) kapısı bulunmakla birlikte,
mağaralarda inzivaya çekildikleri bilinen
bilgeler ile mağaralarda etkinliklerini sürdüren bazı inisiyatik
toplulukların Agartalılar ile ilişki
içinde oldukları oldukça çok ileri sürülür.
Rene Guenon'a göre bu durum, en çok,
Türklerin yaşadığı Orta Asya'da görülmektedir. Kimi
yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun
efsanelerindeki, "ataların kutsal mağaraları" ve bir
mağaraya girilerek ulaşılan "gizli
ülke" inanışında Agarta'nın sembolizmi görülmektedir.
Tibet tradisyonlarına göre, Agartalılar
şimdiki çağın sonunda ortaya çıkacak,
Agarta'nın
lideri yeryüzündeki karışıklığı tekrar
düzeltecektir.
Ne var ki, geçen asrın önemli yüzlerinden
biri olan Adolf Hitler’ in bazı anormal davranışları
bizlerin Agarta çağrışımı yapmamızı
gerektiriyor gibi görünüyor.
“Yakınlarının anlattıklarına göre Adolf
Hitler geceleri çığlıklar atarak yatağından kalkıyor; titreyerek
Anormal anlaşılmaz kelimeler cümleler kuruyor
, soluk soluğa yatağından kalkıyor, odanın ortasına dikiliyor,
görmeyen gözlerle etrafa bakarak ‘İşte o,
buraya da gelmiş, işte o’ diye sayıklıyor sonra yine anlamsız
garip sözcükler mırıldanmaya başlıyordu.
Zorla sakinleştiriliği yatağına yatırılıyor ama yine
bir anda yatağından kalkarak ‘İşte yine o
orada, köşede..’ diye haykırarak yatağında tepinip, çığlıklar atıyordu.”
Herman Rausching, “Hitler Bana Dedi ki”
adlı kitabında Hitler’le ilgili bunları savunuyor.
Bu tablo bize Hitlerin psikopatolojik
durumu hakkında bilgi vermekle birlikte, onun mistik
yönü için de ipuçları vermekte...
Hitler’in bu gizli konumuyla ilgili en
önemli kişilerden biri olan Rausching’in “Hitler
Bana Dedi ki” kitabı Hitler’le ilgili
başka örneklerlede daha bulunuyor: “Hitler, sürekli
olarak zamanın çok az kaldığı endişesinde
olup, nerdeyse herzaman korkuyordu. Sık sık söylediği şeyler
arasında, ‘Evrenin Kesin Dönemeci’ sözü
vardı ama bilgisiz olan bizler, gezegende
olacak bir kıyameti tam anlamıyla
anlayamazdık. Halk için ‘ruhun yanlış yolu’ deyimini
kullanıyordu. ‘Büyüsel görüşe’ sahip
olmak, insan oğlunun evriminin ilk amacıydı. Kendisi, o an ile
gelecekteki başarıların kaynağı olan
gizemli bilginin eşiğindeydi. Beşeri dünyaya değinen
efsaneleri mitleri inceliyor, ilk toplumlar
ile toplumları etkileyen mitleri araştırıyordu. Doğa kanunlarının
değiştirilmesi için kullanılan büyüsel
antik yöntemler hakkında bir kitap bile yazdı. Kendi
gücünün, gizli güçlerden kaynaklandığına
emindi. İnsanlığa yeni İncil’i bir an önce bildirmek
hevesi içindeydi.” Rausching’in bu sözleri
eğer doğruysa, Hitler’in büyüyle olan ilişkisi
açıkça görülüyor. Gerçekten de ünlü
Fransız bilim adamı Jacques Bergier, “Büyü ile Politika”
adlı çalışmasında büyünün 20. yüzyılda
birçok biçimde politikayı gizli olarak yönettiği
düşüncesini ortaya koyuyor. Bergier,
büyünün soyut olmadığını, her biçimde ortaya çıktığını
söylerken, çok gizli politik büyü
gruplarının gizli bir savaş içerisinde olduklarını, bu savaşta
hatanın kabul edilmediğini, acımasızlığın
ana ilke olduğunu belirtiyor. Artık bu akıl ötesi
politik—büyü örgütleri, ulusların
ötesinde, kendi çıkarları için mücadele etmektedirler, bu
güce bilinçsizce karşı çıkanlar,
aldatılarak silinmekte ya da kurban edilmektedir.”
Bazı görüşlere göre Hitler, Nazi
öğretisinden çok daha ürkütücü güçlerin denetimi altındaydı.
Hitler kendisinden çok daha büyük olan,
kendisini aşan öğretinin basitleştirilmiş, küçük bir
kısmını halka açıklıyordu... Bütün
gezegendeki yaşamı değiştirmekle ilgili düşüncelerini
Rausching’e ile öteki arkadaşlarına zaman
zaman şöyle söylüyordu : “Hakkımda hiçbirşey
bilmiyorsunuz. Parti arkadaşlarım, peşimi
hiç bırakmayan hayaller, öldüğüm zaman temelleri
atılmış olacak olan o görkemli yapı
hakkında ufak bir görüşleri bile yok. Dünya bir dönüm
noktasına ulaşmıştır. Sizler
anlamayacaksınız ama gezegen altüst olacaktır. Olup bitenler yeni
bir dinin oluşumunu çoktan aşmıştır.”
Bazı savunmalara göre Hitler, Germen
mitololojisindeki Thule Efsanesi’nden etkilenmişti.
Thule Efsanesi de tıpkı Atlantis gibi
kayıp bir ülkenin efsanesiydi. Hitler’in arkasındaki gizli,
büyülü güç de Thule örgütüydü. Bu
örgütün en önemli ismi Münih Üniversitesi
profesörlerinden Karl Haushoffer adlı bir bilim adamıydı. Karl
Haushoffer’ın kimliği de en az
Hitler kadar ilgi çekici. Haushoffer ile Hitler’i tanıştıran
Rudolf Hess’ti.
Hess’i farklı kılan, savaşın farklı nedenleriyle ilgili olarak
bildikleri, Hitler ile Haushoffer’e
olan yakınlığıydı. Hitler iktidara gelişinden önce yaşanan
ayaklanmadan ötürü hapse atılınca,
Haushoffer onu hergün ziyaret ediyordu. 1869 doğumlu olan
Haushoffer, Hindistan ile Uzak
Doğu’nun çeşitli yerlerinde uzun yıllar görevli olarak bulunmuştu.
Japonya’ya gitmiş,
Japonca öğrenmişti. Ona göre Alman ırkının kökenleri Orta Asya’da
idi. Haushoffer, en gizli
Budist örgütlerinden birine alınmış, görevinin başarısızlıkla
sonuçlanması durumunda harakiri
yapmaya yemin etmişti. 1914 yılında genç bir generalken olayları
önceden kesinlikle
çıkarımsaması ile dikkatleri üstüne toplamıştı. Düşmanın
saldıracağı saati, top mermilerinin
düşeceği yerleri, fırtınaları, yabancı ülkelerdeki siyasal
değişimleri önceden biliyordu. Hitler
de ordusunun Paris’e ilk gireceği günü, çeşitli cephelerde
düşmanın ne kadar dayanabileceğini
ile Roosvelt’in ölüm tarihini önceden doğru tahmin etmişti.
Hitler’in başında bulunduğu Nazi Partisi 1925 yılından başlıyarak
hızla büyümeye, iktidara
yürümeye başladı. Partinin 7 kurucusu da kara güçler tarafından
yönetildiklerine ruhen ,
bedenen emindiler. Onları toplayan yemin, enerji ile şans kaynağı
bir Tibet Efsanesi’ne
dayanıyordu.
Her şey Thule Efsanesi’yle başlıyordu. Thule Efsanesi’nin kökeni
ise kayıp bir uygarlığa
dayanıyordu. Bu da Nazizm’in temelini oluşturuyordu. Bu efsane
etrafında birleşen bir grup,
Thule adında gizli bir tarikat kurdu. Nazi Partisi’nin yedi
kurucusundan biri olan Diettrich
Eckardt, Thule tarikatinin temel felsefesini şöyle açıklıyordu:
“Thule’un tüm sırları, eski
kayıp bir uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile ‘dış zekâlar’ arasında
bulunan bazı aracı varlıklar,
bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. Bu güç
kaynağı Almanya’yı
dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç kaynağı geleceğin üstün
insanının ortaya çıkmasını,
insan türünün değişimini sağlayacaktır.” İşte bu sözler özetle
Nazizm’in de temelini
oluşturmaktaydı. Gizli Thule Tarikati’nin üyeleri arasında Rudolf
Hess, Karl Haushoffer,
Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi önde gelen isimler
bulunmaktaydı. Daha sonraları
Hitler’in büyü çalışmaları da gerçekleştirdiği ortaya çıktı.
Bunlardan en ilginçi olanı
radyodan yaptığı konuşmalarda kullandığı ‘ses büyüsü’ denilen bir
yöntemdi. Bu yöntem
büyük kitlelerin hipnoz altına alınmasında büyük bir işlev
görmüştü.
Gamalı Haç, Mu tabletlerinde ilk bulunduğu şekle dayanıyordu. Bu
sembol dünya üzerinde
yüze yakın bölgede görülmüş, Mu uygarlığıyla ilgili bilgi ile
belgeleri ortaya çıkaran Niven ile
Churchward’ın kayıtlarında da yer almıştı. Bu sembol Mu’nun gizli
bilgilerinin en önemli
sırlarından birini içinde saklıyordu. Simgenin anlamı Eski Mısır
ile Tibet’teki mabetlerde
bulunan rahiplerce, büyük bir giz olarak saklanmış, kimseye bu
sırla ilgili bir açıklama
yapılmamıştı. Bu simgenin gizini sadece gizli eğitimden geçen
rahipler bilmekteydi. Kökeni
Mu’ya dayandığı için bu simge iki yer altı uygarlığı olan Agarta
ile Şambala’da bilinen,
kullanılan bir simgeydi. Naziler’in bu simgeyi ele geçirmeleri de
Tibet’teki gizli çalışmalarına
dayanmaktaydı. Şambala üyesi bazı rahiplerden öğrendikleri gizler
arasında bu simge debulunmaktaydı. Böylece simge Şambala’nın karanlık güçlerine
hizmet eden Naziler
tarafından dejenere edilerek karanlık amaçları doğrultusunda
bayraklaştırıldı.
Hitler, kendi liderliğindeki dönemde ateş çağının yaşanacağına,
buz ile soğuğun yenileceğine
inanıyordu. Bazı savlara göre, Rusya’daki buz çöllerine
askerlerini yazlık giysilerle
göndermesi bu yüzdendi. Kafkasya’ya girdikten sonra yüksek rütbeli
üç SS subayı, yüksek bir
dağın zirvesine Gamalı Haçlı kara tarikat bayrağını dikti.
Stalingrad yenilgisinden sonra Nazi
söylevcisi Goobels haykırıyordu. “Anlamıyor musunuz? Evrensel
anlayış yenildi, ruhsal
güçler yeniliyor. Hüküm saati geliyor, tüm insanlar acı çekecekler,
çekmeliler.” Hitler
ekliyordu: “Yeterince kayıp verilmedi!...” Hitler ile yandaşları
korkuyorlardı. Karşıt güçler
harekete geçmişti, cezalandırılacaklardı. Son anda bile, Berlin
düştüğünde, metroya sığınmış
300 bin Alman için Hitler çılgınca emir verdi: “Metroyu sular
altında bırakın, herkes ölsün,
bu bir ayindir, kurban gerektirir. Böylece yerdeki güçler
yardımımıza koşacaktır.” Gerçekten
çıldırmış mıydı yoksa öğretisini mi uyguluyordu?.. Bilinemez!...
Söylenenlere göre Thule örgütünün ardında Cermen kökleri
yatıyordu. Dünyanın ezoterik tarihinde
kuzey kutup bölgesinde batmış bir ada olduğundan söz ediliyordu.
Kökleri Mu uygarlığına
dayanıyordu. Öğretinin temel taşlarını “insan psikolojisinin
bilinmeyen yanları” ile “zaman
boyutları” oluşturmaktaydı. Eckardt ile dostları, Thule’un
dünyadaki temsilcileriydi.
Dünyanın kaderini değiştirip üstün bir ırk meydana getirerek, “üst
zekalılarla” diyaloğa
geçmeyi hedefliyorlardı. Thule’un temsilcileri Karl Haushoffer ile
Dietrich Eckardt, medyum
özelliğine sahip Adolf Hitler ile Rudolf Hess’i kendi amaçları
için kullanmışlardı. 1926
yılında Berlin’de, Berlin ile Münih’e küçük bir Tibet kolonisi
yerleşti. Ruslar Berlin’e
girişleri sırasında cesetler arasında rütbesi olmayan bin kadar
Tibet ölüm gönüllüsüne rastladı.
Nazi hareketi başarıya ulaşır ulaşmaz Tibet’e heyetler
gönderilmiş, bu 1943’e kadar kesintisiz
sürmüştü. Thule grubu üyeleri uzlaşmayı bozacak bir hata işleyecek
olurlarsa intihar etmeye
yemin etmişlerdi. 14 Mart 1946’da Karl Haushoffer, karısı
Martha’yı öldürüp, Japon usulü
harakiri yaptı. Mezarına hiç bir anıt ya da haç dikilmedi. Oğlu,
Hitler’e karşı düzenlenen
süikaste karışanlardan biri olarak idam edildi. Ceketinin cebinde
şiir şeklinde yazılmış olan şu
yazı bulundu: “Babam kötülüğün sesini duymadı. Şeytanı dünyaya
saldı.”
(*) Sanskritçe’de ele geçirilemeyen, ulaşılamayan, her şeyden
korunmuş, şiddetin
yakalayamayacağı, anarşinin erişemeyeceği anlamına gelir Agarta ya
da Agartha (bazı kez
Agartta, Agharti ya da Agarttha) ...
Son günlarde Türkiyede adli kovuşturma yürütülüp, haklarında dava
açılan “Ergenekon”
örgütünün bu Agarta ile ilintisi olduğu savında bulunuluyor. Bunun
doğruluk derecesini
bilemeyiz!.. Ama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim edilen
iddianamedeki "örgüt",
Ergenekon’u 7 bin yıldan uzun geçmişi olan "Agarta"
efsanesine dayandırılıp tarikatvari bir
örgütlenme olarak tanımlandı.
(**) Tibet ve Kuzey Hindistan söylencelerinde Şambala adlı bir
yerden söz edilir. Efsaneler,
Şambala’nın gizemli ile görkemli bir imparatorluk olduğunu
söylüyorlar . Şambala
Himalaya’ların öte yanındadır. Eski yazılarda oraya gitmek için
belli bir dağın çıkış noktasını
bulmak gerekir. Oradan sonra geziye havadan devam edilebilir.
Acaba Şambala bir sava göre,
dünyada değil de, uzak bir gezegende mi olabilir mi?... Hindistan
ile Tibet’deki eski yazıtlar,
Şambala’yı antik çok eski bir krallık olarak tanımlıyorlar. Bir
çok söylence oradaki insanların
olağanüstü şartlar altında yaşadıklarını da belirtiyor. Saklı
krallığın varlığını gösteren ilk
anlatıları Tibet Budizm’inin kutsal kitapları olan Kanjur ile
Tandjur’da bulabiliriz. Aşağı
yukarı 11. Yüzyıl‘da Şambala’dan söz eden en eski yazmalar
Sanskritçe’den Tibet’ceye
çevrildi. Bu tarihten sonra Tibetli ile Moğolistanlı bir çok
rahip,ozan, yogi ile bilgin bu gizemli imparatorluk hakkında çeşitli yapıtlar kaleme aldılar.
Bu makalemizde Adolf Hitler Mu Kıtası ve Agartayı işledik arkadaşlar. Bizi takip ettiğiniz için teşekkür ederiz. Esen kalın...
Bu makalemizde Adolf Hitler Mu Kıtası ve Agartayı işledik arkadaşlar. Bizi takip ettiğiniz için teşekkür ederiz. Esen kalın...
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
1. Argo kullanmayalım.
2. Belirteceğimiz görüşlerde lütfen kaynak ve belge sunalım
3. Herhangi bir ideolojik veya karalıyıcı yorumdan uzak duralım
NOT: Konumuz merak yazarları olarak
yorumunuz bizim için son derece önemlidir.
Lütfen "beni bilgilendir" seçeneği ile
bu konu hakkında takipte kalın.